İçeriğe geç

Diri diri gömülen kız çocuğunun hangi günahtan ötürü öldürüldüğü sorulduğu zaman ?

Diri Diri Gömülen Kız Çocuğunun Hangi Günahtan Ötürü Öldürüldüğü Sorulduğu Zaman? – Toplumun Vicdan Aynasında Kadın ve Normların Sosyolojisi

Bir sosyolog olarak, insan davranışlarının yalnızca bireysel tercihlerden ibaret olmadığını, onları şekillendiren güçlü toplumsal dinamiklerin varlığını her zaman göz önünde bulundururum. “Diri diri gömülen kız çocuğunun hangi günahtan ötürü öldürüldüğü” sorusu, insanlık tarihinin karanlık bir aynası gibidir. Bu soru, bir trajediden çok daha fazlasını; toplumların kadın bedeni ve kimliği üzerindeki tahakkümünün tarihsel, kültürel ve yapısal köklerini yansıtır.

Bu yazıda, bu derin sembolik olayı toplumsal normlar, cinsiyet rolleri ve kültürel pratikler bağlamında sosyolojik bir mercekle inceleyeceğiz.

Toplumsal Normlar ve Suçun Görünmeyen Tanıkları

Toplum, bireylerin nasıl düşüneceğini, hissedeceğini ve davranacağını belirleyen görünmez kurallarla örülüdür. Toplumsal normlar, bireylere “nasıl bir kadın” veya “nasıl bir erkek” olunması gerektiğini öğretir. Bu normlar zaman zaman öylesine katılaşır ki, bireyler insan olmanın özünden uzaklaşıp “rollerin kölesi” haline gelir.

Bir kız çocuğunun diri diri gömülmesi, sadece bireysel bir vahşet değil; toplumsal bir sistemin ürünüdür. Bu eylemi mümkün kılan, bir kültürün “kadın”ı potansiyel bir tehlike, utanç ya da mülkiyet unsuru olarak konumlandırmasıdır. Kadının varlığı, namus kavramı üzerinden tanımlanır. Böylece kadın, birey olmaktan çıkar, toplumun onur göstergesinin taşıyıcısına dönüşür.

Cinsiyet Rolleri: Gücün ve Sessizliğin Anatomisi

Sosyolojik açıdan cinsiyet rolleri, toplumun kadın ve erkekten beklediği davranış kalıplarını ifade eder. Erkekler genellikle “yapısal işlevlere” yönlendirilir; üretmek, korumak, karar vermek. Kadınlar ise “ilişkisel bağlara”; sevmek, bağ kurmak, sürdürmek rollerine itilmiştir.

Bu ayrım yüzeyde doğal görünse de, aslında güç ilişkilerinin temelini oluşturur. Erkeklerin yapısal alanlarda konumlanması, onların toplumsal sistemin merkezinde yer almasını sağlar. Kadınların ilişkisel rollere hapsedilmesi ise onları kamusal alandan dışlayarak görünmez kılar.

Örneğin, erkek “ailesini koruyan” olarak yüceltilirken, kadının “namusunu koruması” beklenir. Erkek bir hata yaptığında bireysel bir zayıflık olarak görülür, kadın yaptığında ise bir “toplumsal utanç” haline gelir. Bu durum, kadının kimliğini sürekli başkalarının onayına bağımlı kılar.

Kültürel Pratikler ve Şiddetin Meşrulaştırılması

Kültürel pratikler, bir toplumun geçmişten bugüne taşıdığı davranış kalıplarını içerir. Bu pratikler, bazen farkında olmadan şiddeti meşrulaştırır. “Ailenin onurunu koruma”, “toplumsal düzeni sürdürme” gibi kavramlar, şiddetin kılıfı haline gelir.

Bir toplumda bir kız çocuğu, “ahlak” adına susturulabiliyorsa, o toplumda normlar bireyden daha güçlü hale gelmiş demektir. Bu durumda birey, kendi vicdanıyla değil, kültürün sessiz onayıyla hareket eder.

Bu sessiz onay, tıpkı diri diri gömülen kız çocuğu gibi, toplumun vicdanını da toprağa gömer.

Erkeklik Kültürü ve Yapısal Güç İlişkileri

Sosyolojik olarak erkeklik, yalnızca biyolojik bir cinsiyet değil; bir güç ideolojisidir. Erkek egemen toplumlarda güç, kontrol ve statü, erkek kimliğiyle özdeşleştirilir. Bu durum, erkekleri “yapısal işlevler”e, yani toplumsal sistemin koruyucu ve düzenleyici rollerine yönlendirir. Ancak bu güç, çoğu zaman duygusal bağ kurma kapasitesini zayıflatır.

Kadınlar ise duygusal derinlik ve ilişkisel empatiyle tanımlanır, fakat bu duygusal güçleri yapısal alanlarda kullanmalarına izin verilmez. Bu ikilik, hem erkekleri duygusal olarak yalnızlaştırır hem de kadınların toplumsal görünürlüğünü sınırlar.

Toplumun Vicdanı ve Sorgulama Çağrısı

“Diri diri gömülen kız çocuğunun hangi günahtan ötürü öldürüldüğü” sorusu, aslında insanlığın kendi vicdanına yönelttiği en sert sorudur. Bu soru, toplumsal düzenin neyi koruduğunu ve kimi susturduğunu sorgulamamızı ister.

Kadınların, kız çocuklarının ya da farklı kimliklerin bedeller ödeyerek var olabildiği bir toplum, sağlıklı bir yapı değildir.

Bir toplumun gerçek ilerlemesi, teknolojide değil; bireylerinin eşit, özgür ve değerli olduğu sosyal ilişkilerde ölçülür. Toplumsal değişim, erkeklerin güçle değil empatiyle, kadınların ise sessizlikle değil sözle var olabildiği bir dünya kurmakla mümkündür.

#ToplumsalNormlar #CinsiyetRolleri #Sosyoloji #KadınVeToplum #KültürelŞiddet #Eşitlik

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

şişli escort
Sitemap
vdcasino girişprop money